21 Aralık 2009 Pazartesi

Garip Olmaya Çabalayan Bir Gün

beynimden bir kısmının eksik ya da fazla olduğunu düşündüm...
Uyandığımda aslında uyanmamış olduğumu farkettim, çünkü vücudumun hiçbir yerini hareket ettiremiyordum. Zar zor serçe parmağımı yerinden oynattım, felç olmuş olabileceğimi düşündüm ama hiç korkmadım ve telaşlanmadım. Dakikalar ilerledi ben de sonunda vücudumu bulabildim, ama sanki bir kısmını hala bulamamıştım, ayağa kalktım,aynaya baktım yüzümde herşey yerindeydi, beynimden bir kısmının eksik ya da fazla olduğunu düşündüm ve yavaş hareketlerle yatağıma yattım. Evde neden ses olmadığını düşündüm, çünkü iki aydır evde tek başıma kalıyordum. Yorganı başıma geçirdim, ama nefesim daraldığı için kalkıp yatakta oturdum. Sanırım bir saat kadar o pozisyonda yatakta oturdum, o süre içerisinde aklımdan hiç bir şey geçmemiş olması beni şaşırttı ve bugünün iyi bir gün olmayacağını düşünmeye başladım.

Kafamın tam ortasında hissettim soğukluğunu
Kötü düşünceleri aklımdan kovmaya çalıştım, her kötü olduğum zamanda yaptığım gibi penceremi açtım sonuna kadar, rüzgar yağmur damlalarını odama taşıyordu, beni de odadan götürmek istiyordu. Ben de isteğini yerine getirmek istedim ve ayağa kalktım. Ve kendimi dairemizin kapısında buldum. Arada geçen sürede naptığımı unutmuştum. Ayaklarıma baktım, ayakkabım vardı; evin anahtarını bile almıştım ama üstümde ince bir penyeden başka hiçbir şey yoktu. Asansörü çağırdım ama binmedim merdivenleri indim. Dışarı çıkar çıkmaz balkonun kenarından damlayan koca bir su damlası selamladı beni. Kafamın tam ortasında hissettim soğukluğunu, damladığı yerden 5-6 parçaya ayrılarak kafatasımı sarıyormuşcasına aşağıya kaydı damlacıklar. Ürpermedim.

Evren bana bir şey anlatmaya çalışıyordu
Karar verdim neden dışarda olduğuma. Yanyana duran iki arabanın plakası benim adımı oluşturmuştu. Evren bana bir şey anlatmaya çalışıyordu, ya da birşey vermek. Kafamdan böyle bir düşünce kurduğum için kafayı yemiş olabileceğimi düşündüm. Ama garip bir şekilde herşeyden bir anlam çıkarmaya çalışıyordum. Sanki ağaçların gözü seyriyordu, birşeye sinirlenmiş olabileceklerini düşündüm, yağmur damlalarının düşerken pek mutlu olmadıklarını hissettim, toprakla değil toprağın kokusuyla bütünleşmek istiyorlardı. Hadi dedim, birşeyler olsun, biliyorum boşuna çıkmadım dışarı...

Postacı bana baktı ve bıyığını burdu...
Bir şey olmadı. Cebimdeki anahtarları şıngırdatarak eve doğru ilerlemeye başladım. Postacı bana baktı ve bıyığını burdu, sinirlenmedim. Saçmalıyorum dedim içimden, hiçbir şey olmayacak. Apartmanın kapısına geldim kafamı istem dışı sola çevirdim. Posta kutusu!
İşte bu! Bunun için dışardayım.

Mürekkebin çok az bir kısmı dağılmıştı...
Ucu dışarda beyaz bir mektup sanki beni bekliyordu. Kredi kartı ekstesi olmamasını umarak onu elime aldım. Doğruydu hislerim, delirmeyecektim. Mektup benim içindi. Üstünde sadece adım ve soyadım yazan beyaz bir mektup. Mürekkebin çok az bir kısmı dağılmıştı, bunun gözyaşı ya da yağmur olabileceğini düşündüm ama mektubun başka bir yerinde yoktu. Hemen oracıkta açmak istedim, zarfın kapakçıkları birbirine yapıştırıldığı için özenle yırttım.
İçinden bembeyaz ve bomboş bir A4 kağıdı çıktı. Tüm apartmanın duyacağı şekilde kahkaha attım. Asansöre bindim, aynaya baktığımda tek kaşımın havada olduğunu gördüm.
Odama girdim, penceremi kapattım ve yatağıma yattım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder